Fodepar olarak hedefimiz; film, dizi ve sahne sanatlarında, yaratıcı fikirlerden keyifli seyirlere dek uzanan hem yeni hem de yenilikçi bir görsel anlatı deneyimi.
Yazım, tasarım, çekim ve yapım aşamalarını bir bütünün eşdeğer unsurları olarak ele alan bir yaklaşıma sahibiz.
Projelerimizi ürüne dönüştürerek hedefimizi ve yaklaşımımızı hayata geçirmenin hazırlıkları içerisindeyiz.
işten öte fikri takibe
yeni hikâyeler kadar yeni ifade biçimlerine
öğrenilmiş çaresizlikleri aşıp denenmemiş yapım usullerine
yerinde sayan doğrulara değil göze aldığımız yeni hatalara
bekleme odasından çıkıp kendi zamanını kurgulamaya
akacak mecra bulamayan sulara kuruyup kalmadan ulaşmaya
fikirlerimizi ve hikâyelerimizi, farklılıklara aç seyircilerin takdirine sunmaya
fodepar@fodepar.com
Asmalı Mescit Mahallesi
Sofyalı Sokak No 5/5
Beyoğlu / İSTANBUL
Çınar masaya yaydığı yapboz parçalarını incelerken saçlarını kurulayarak yanına gelen Seda’ya bakmadan öylesine...
ÇINAR
İş ne âlemde? Seruma, sondaya devam mı?
Seda bozulmuş gibi baksa da bir tepki göstermeden cevap verir.
SEDA
Kitap da okumaya başladım artık.
...derken Çınar elindeki parçaya bakarak sevinip...
ÇINAR
Aha, göz bu. İkincisi de vardır kesin.
...deyip heyecanla parçaları karıştırmaya başlar. Seda, Çınar’ın heyecanını umursamadan kendi kendine konuşur gibi...
SEDA
Başta tuhaf geldi ama aslında mantıklı biliyo musun!? Yani düşününce... (es) Bi şeyin sonunu merak edersen gitmezsin diğ mi? Beklersin. Doktoru yapacağımız bi şey kalmadı demiş. Ama kadının var. (es)... Hikâyenin sonunu merak ediyo.
Aradığı gözü bulamayan Çınar hastalıklı bir keyifle...
ÇINAR
Bu sefer getirdiğin hakkaten çok kazık.
Çınar’ın kendisini dinlemediğini fark eden Seda uzanıp eliyle koymuş gibi tek hamlede bulduğu ikinci göze bakarak...
SEDA
Gözlerim iyice bozulmuş biliyo musun? Kadına kitap okurken fark ettim.
Çınar şaşkın bir ifadeyle...
ÇINAR
Ne kitabı?
Seda kısa bir suskunluğun ardından acı bir tebessümle...
SEDA
Boşveer, öyle çok da merak edilecek bi şey değil.
...dedikten sonra elindeki gözü ilkinin yanına koyar.
Feza orman içi patika yolda arayı açmamak için ağırdan alarak en önde yürümektedir. Başak zorlanarak da olsa arkasındadır. Aylin ise epey geriden nefes nefese arkadaşlarını takiptedir.
Adımını basacağı yerde otların kımıldadığını fark eden Aylin gayriihtiyari çığlığı basar. Feza ile Başak telaşla yanına geldikleri anda yerdeki kaplumbağayı görürler. Feza gülerek...
FEZA
Helal olsun, ormanda senden yavaş hareket eden tek yaratıktan da korkmayı başardın ya...
Aylin, Feza’yı duymamış gibi...
AYLİN
Patikanın başında gördüğümüz kaplumbağa değil mi bu?
Başak kinayeli bir ifadeyle itiraz ederek...
BAŞAK
Üçbuçuk saat dön dolaş hâlâ aynı yerdeyiz diyosun yani.
Feza gergin ve bıkkın bir tavırla Başak’a dönüp...
FEZA
Yapmaa, yapma Başak! Bak geliyo gene bi yumurta. Geliyoo... Hissediyoruum...
Aylin, Feza’nın tavrını hiç iplemeden çantasından ojesini çıkarıp kaplumbağanın kabuğuna kalp çizerken...
AYLİN
Eğer ormanda aynı kaplumbağayı ikinci kez gördüyseeen...
...dedikten sonra lafı tamamlamaları için arkadaşlarına döner. Derin bir nefes alan Feza hiç düşünmeden gözlerini devirip...
FEZA
...k’ıçını kaldırman gerekir, be kadın!
Başak kısa bir süre düşündükten sonra gayet ciddi...
BAŞAK
...pusulan kesin yanlış demektir.
Aylin yürümeye devam eden kaplumbağaya sevecen bakarak...
AYLİN
...selam ver ve üçüncüsüne hazırlan.
...dedikten sonra aniden güç kazanmış gibi hızla hareketlenip arkadaşlarının arasından geçerek yürümeye başlar. Feza ile Başak, Aylin’in arkasından şaşkın bakakalırlarken...
FEZA
Yanında oje mi getirmiş o?!
Parmaklarını kontrol edip ojelerinin dipten soyulduğunu fark eden Başak kaşlarını çatarak....
BAŞAK
Mantıklı... Ne zaman gerekeceğini bilemezsin ki.
...deyip Aylin’in ani coşkusuna ayak uydurarak onu takip eder. Arkadaşlarının ardından garipseyerek bakan Feza ise tüm enerjisi çekilmiş gibi ayaklarını sürüyerek peşlerinden gider. Böylece başlangıçtaki yürüyüş sırası tersine dönmüş olur.
Hayal, Bora’ya dönüp şaşkınlıkla karışık gergin bir tavırla...
HAYAL
Ne var yani kadın, kocasını 23 yıl rüyasında görmediyse!? Bu yüzden boşanılır mı hiç?!
Bora bir sır veriyormuş gibi sesini kısıp hin bir gülüşle...
BORA
Yo yoo, yanlış anlamışsın. Asıl mesele kocasının yerine kimi gördüğünde.
Hayal sinirli bir kahkaha patlatıp kinayeli...
HAYAL
Hah! İlla birini görecek. Adamın yanında uyuyo yahu, derde bak!
Bora gayet pişkin sırıtarak...
BORA
Bu konuda çok haklısın işte. Ben de rüyası yerine yatağını tercih ederim.
Bora’ya ibretle bakan Hayal kendilerini tenis maçı izler gibi dinleyen Ferit’e dönüp öfkesini ondan çıkarmak ister gibi...
HAYAL
Sen ne diyorsun? Hiçbir şey demedin.
Ferit okların kendisine dönmesinden şaşkın bakakalır bir süre. Bora alaycı bir tavırla...
BORA
Ferit, birinin rüyasına gireceğini bilse takım elbisesiyle yatar bak.
Ferit kendisini bile şaşırtan bir cevvallikle atılıp...
FERİT
Yani adam hem haklı hem haksız bence. Haklı, çünkü herkes merak eder hayatındaki insanın rüyalarını. Ama bunun için 23 yıl beklemek de bi tuhaf. Ben olsam her sabah sorarım gece rüyanda ne gördün diye.
Bora sıkı bir kahkaha patlatıp...
BORA
Neyse ki çetele tutman çok da zor değil.
Cevval hali sönüveren Ferit sesi gene içine kaçtığı için bir şey diyemez. Hayal, Ferit’in cevabı hoşuna gitmiş gibi...
HAYAL
Meseleyi bu kadar kurcaladıktan sonra bakalım bu gece kim neyi görecek rüyasında?
...demesi üzerine Bora çapkın çapkın sırıtırken iyice paralize olan Ferit kızarıp bozarıverir aniden.
Player Zero yeni bir kata telaşla adım attığı anda üzerine vuran güçlü bir projektör gözünü alır. Bu yüzden neyin içine düştüğünü algılayamaz. Kaynağı meçhul bir ses çınlar katta.
SES
Vee karşınızdaa çağımızın illüzyonisti; Player Zero!
...diye bağırmasıyla alkış tufanı kopar. Gözü ışığa alışan Player Zero, karşısındaki coşkulu seyirciler ile üstünde peydah olan illüzyonist kıyafetini fark eder.
Hemen yanında bitiveren Cüce üzerinde paslı testere bulunan kadife kumaşla kaplı yastığı Player Zero’ya uzatırken...
CÜCE
Köpeğini de bununla tıraş etmiştin.
Player Zero, Cüce’ye ne demek istediğini anlamaya çalışır gibi bakarken hemen önünde bir hareketlilik fark eder. İki parçalı kutunun içine kilitlenmiş ve sadece kafasıyla ayakları dışarıda olan kadın kurtulmak için çırpınmaktadır.
Player Zero dehşet içinde kadına bakakalırken yastığın üstünden almadığı halde paslı testere elinde beliriverir.
Bu sırada seyirciler de hep bir ağızdan tempo tutarak...
SEYİRCİLER
Kes! Kes! Kes! Kes! Kes! Kes! Kes!
Kadın yalvarırcasına bakarak kafasını iki yana sallarken Player Zero testereyi kutunun ortasındaki oluğa yerleştirir. Seyirciler pür dikkat sessizleşir. Player Zero, gözlerini yuman kadının kulağına son derece üzgün bir ifadeyle fısıldar.
PLAYER ZERO
Üzgünüm... Oyunun kuralı bu.
...demesiyle birlikte kendisini kadının yerine kutuya kilitlenmiş vaziyette bulur. İlk baştaki ses yankılanır gene.
SES
Bir illüzyonist gerekirse canını verir. Ama sırrını asla...
Kadın, Cüce ve seyirciler kaybolmuştur. Player Zero, kilitli olduğu kutunun içinden, kadının elinde testereyle pencerenin önünden külçe gibi düşüşünü izlemek zorunda kalır dehşetle.
“Sonuçta hepiniz hem ayran gönüllü hem de aşırı temkinlisiniz.
O yüzden beni kendiniz için son derece riskli görebilirsiniz.
E peki bi şey sorucam, bugüne kadar;
kahve fallarına,
yıldız haritalarına,
romantik komedilere,
ilişki danışmanlarına,
sosyal medya yanılsamalarına,
kendi söküğünü dikemeyen arkadaşlarınızın aklına,
baş döndürücü köşe kapmacalardan herkesin tuttuğunu öptüğü körebelere dek
türlü çeşit icada güvendiniz de ne oldu?!
‘Siz tenceresiniz, o da kapak’ dediğim için mi bozuldunuz?
Mesele zaten hiç benzemeden birbirini bütünleyebilmekte değil mi?
Benzer zevkler ile ortak özelliklerin, karşılıklı keşfin katili ve ömür boyu ölümüne sıkılmanın en garantili yolu olabileceğini düşünmediniz mi hiç?
Yoksa bir ilişkiyi diri tutacak olan denge, ideal asimetriye mi bağlı?
Neyse, gene de siz bilirsiniz.
Sonuçta yıl olmuş 2025, ama ne çare ki ilişkiler insan evladının hâlâ en büyük muamması...
Bir ilişkiden aslında ne beklediğinizin ve neyi aradığınızın çoğu kez kendiniz de farkında değilsiniz.
Bir ‘sosyal varlık’ olarak ileri sürdüğünüz fikirleriniz de ‘ilkel benlik’ kaynaklı güdüleriniz de dikiş tutmuyor.
Tüm bu belirsizlik içinde kesin olan tek bir şey var.
Her ilişki, benliğinizin yansımasını görebileceğiniz bir ayna.
İsyanınız belki de buna.”
Bankanın önünde birikmiş bağırıp çağırıp ağlayan öfkeli ve çaresiz bir kalabalık... İtiş kakış şubenin kapısına ulaşmaya çalışanlar... Ekranları kararmış ATM’leri yumruklayıp taşlayanlar... Korkulu gözlerle dışarıdaki kalabalığı izleyen banka çalışanları... Zorla içeri girmeye yeltenenleri engellemek isteyen özel güvenlik ile birkaç polis memuru...
Kalabalığın özel güvenlik ile polislere aldırmadan hep birlikte kapıya yüklenmesiyle kamera viyadüğe doğru çevrinir. Böylece Mecidiyeköy tüm keşmekeşiyle kadraja girer.
Soner viyadük demirlerine kollarını dayamış aşağıdaki hengâmeyi izlerken koca bir dilim çikolatalı pastayı iştahla yemektedir. Arkasından geçen araçlar viyadükte ilerledikçe farklı radyo kanallarından son dakika haberleri duyulur.
RADYO 1
Üç bankanın siber saldırı sebebiyle sistemlerini kapatması tüm yurtta...
Trafik telaşlı korna sesleri altında ağır ağır akarken...
RADYO 2
...diğer bankaların müşterilerini de tedirgin eden bu durum...
Sürücüler ardarda iyice köklerler kornaları.
RADYO 3
Bakanlığın, hesapların devlet güvencesi altında olduğunu açıklamasına rağmen...
Banka önündeki hengâme gelir görüntüye viyadüğün üzerinden.
RADYO 4
...internet şubelerinin ardından ATM’lerin de servis dışı olması üzerine pek çok vatandaş paralarını çekebilme umuduyla banka şubelerine akın etti. Çıkan arbedelerde şu ana dek...
Soner çalmaya başlayan telefonunu çikolatalı parmaklarıyla açıp hoparlöre aldıktan sonra viyadük demirlerine koyar. Belli belirsiz kırık bir Türkçe ile konuşan kadın öfkeli...
KADIN (HOPARLÖR SES)
Ne b’k yediğini sanıyorsun sen?!!
Ağzındaki lokmayı yutmaya çalışan Soner gayet doğal...
SONER
Pastaa...
(...)
Oysa tatillerinin son gecesi geldiklerinden beri yaptıkları gibi sahilde dondurma yiyerek yürümeyi tercih etselerdi bunların hiçbiri gerçekleşmeyecekti. Ama ne çare ki Şapşik genç kadının ‘yöresel magnet’ tutkusu depreşti.
Şapşik ile sevgilisi Düzgün genç adam, hediyelik eşya dükkânından çıktıktan sonra mesafeyi ilk buluşma ayarında koruyarak gene sahili hedeflediler. Ancak az ilerideki barın önünde yaşanan gerginliği fark etikleri anda sanki hayatlarına renk gelsin ister gibi birbirleriyle hiç konuşmadan yönlerini değiştiriverdiler.
Kafası fena halde kıyak olan Hoyrat bir herif, kapının önünde korumalarla tartışmaktaydı. Belli ki onun sıkça tanık olduğu bu hallerinden ziyadesiyle sıkılmış olan Aykırı sevgilisi kollarını göğsünde kavuşturmuş gerilimi dindirmek için hiçbir çaba sarf etmemekteydi.
Şapşik ile Düzgün, barın önüne vardıkları sırada Hoyrat’ın ittiği korumalardan birinin sabrı taştı ve üzerine çullanmaya kalkıştı. Hoyrat da korumaya bir yumruk salladı. Hamlesi boşa gitti ama bu arada dirseğiyle çarptığı Aykırı’nın dudağı kanamaya başladı.
Şapşik ile Düzgün, biraz da kendi meselelerinden uzaklaşıp başka dertlere bulaşmak ister gibi, normal koşullarda asla karışmayacakları bir kavganın ortasında kalmışlardı.
Koruma, Hoyrat’ı çelme takıp iterek yere düşürdü. Sonra da burnuna sıkı bir tekme aşk etti. Hoyrat’ın burnundan oluk oluk kan boşaldı.
Dudağındaki kanı fark eden Aykırı öfkelenerek uzaklaşmaya başladı yerde kıvranan sevgilisini hiç umursamadan. Şapşik, Aykırı’yla ilgilenmeyi kendisine görev bellemiş gibi derhal peşinden hareketlendi.
Bu sırada Düzgün de düştüğü yerden hâlâ korumalara laf yetiştiren Hoyrat’a ayağa kalkması için destek olmaya çalışıyordu.
Şapşik, Aykırı’ya yetiştiği sırada Düzgün de Hoyrat’ı kolundan tutup kaldırarak o hengâmeden uzaklaştırmayı başardı. Ama ortamdaki gerginlik hâlâ son bulmamıştı. Lâkin o gerginlik ne Şapşik ile Düzgün’ün ne kapıdaki korumaların ne de etraftan olup biteni izleyenlerin hiç tahmin edemeyecekleri bir mecraya doğru aktı.
Dudağı kanayan Aykırı ile burnundan boşanan kan her tarafına bulaşmış olan Hoyrat birbirlerine doğru küfür ve hakaretler savura savura hışımla yürümeye başladılar. Şapşik ile Düzgün ise iki sevgilinin arasında ezilmekten korkmuşlar gibi kenara çekildiler.
Tam ortada birbirlerine kavuşan Hoyrat ile Aykırı hiç duraksamadan kucaklaşarak kan revan içinde öpüşmeye başladılar adeta yarınlar yokmuş gibi.
Bir süre bu duruma şaşkın bakakaldıktan sonra yaşanan andan feyz almış görünen Şapşik ile Düzgün de gayriihtiyari birbirlerine sarılarak minnoş minnoş da olsa öpüştüler.
İşte henüz birbirlerinin isimlerini dahi öğrenmeden içine düştükleri bu ‘kanlı romans’, iki ilişkinin dört kahramanının bir arada geçirecekleri tüm zamanların da hangi hissiyatla yaşanacağına dair bir nevi erken uyarı gibiydi.